Tom Clancy's Splinter Cell: Conviction
2 posters
1 sayfadaki 1 sayfası
Tom Clancy's Splinter Cell: Conviction
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
Biraz geç oldu ama güç olmasından iyidir. Ubisoft, elinde bulunan iyi kartlarından birini yıllar sonra tekrardan piyasaya sürdü. Gerek zamanlama, gerekse oynanabilirlik ve görsellik açısından hedefi 12’den vurdu diyebilirim. Ubisoft’un büyük bir firma olduğunu düşünmeme rağmen nedense oyunlarının üzerine çok titremediğini, hep biraz daha çalışılsa aslında çok iyi bir ürün çıkacakken bazı şeylerin eksik olduğu hissine kapılmışımdır. Fakat Tom Clancy’s Splinter Cell: Conviction’da (SCC) bütün taşlar “cuk” diye yerine oturmuş gibi ve bu yüzden bana söyleyecek olumsuz bir söz bırakmıyor.
SC’yi Thief serisine benzetmişimdir. Zaten iki serinin de ilk oyunları hemen hemen aynı zamanlarda çıkmıştı; o yüzden SCC’ye “Thief’in modern zamanda geçeni” yakıştırmasını yapsam yanlış olmaz. Yine Thief’teki elementler olan gölgelerin içinde ilerleme, düşmana görünmeden hareket etme, düşmanı sessizce etkisiz hale getirme, tuzakları işlevsiz kılma gibi bütün özellikler SCC’de de mevcut. Dolayısıyla oyunda Max Payne tarzı ortalığı mermi manyağı yapmak yerine çok ihtiyatlı ilerleyerek görevinizi sinsice yerine getirmeye çalışıyorsunuz.
[Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
Piyasada vurdulu kırdılı oyun çok olduğu için bu özellikleriyle SCC kendini hemen farklı bir kalıpta sunarak oyuncunun beğenisini kazanıyor. Oyunu her oynadığım dakikada, geçemediğim her noktada çok hırslandığımı, başarıyla ilerlediğim yerlerde de kendimi SCC’ye iyice kaptırdığımı fark ettim. Eğer bir oyun, oyuncuda bu hissi ateşleyebiliyorsa o oyun benim gözümde kalitelidir ve amacına ulaşmıştır.
Sam Fisher artık biraz daha yaşlı, saçlarına ak düşmüş ama formundan pek bir şey kaybetmemiş. Zaten oyun içinde duvarlara tutunarak ilerleme, borulara tırmanma, yüksek yerlerden askerlerin üstüne atlama, oradan buraya takla atma gibi hareketleri yaparak bunu kanıtlıyor. Oyuna sakin sakin kahvemizi yudumlarken peşimize kiralık katillerin düştüğü haberini alarak harekete balıklama dalıyoruz. Daha oyunun başında Fisher’ın kızını öldüren adamın peşine düşmesiyle olaylar gelişip onu yakaladıktan sonra aslında her şeyin basit bir intikamdan daha büyük bir oyunun sahnelendiğini anlıyoruz. Zevkinizi kaçırmak için anlatmak istemiyorum ve kısacası demek istediğim o ki oyunun hikayesi sağlam, sonundan etkileneceğinizden eminim.
Oyunda asıl amaç sessizce ilerleyerek hikaye sizi nereye götürüyorsa o görevi bitirmek. Sessizce ilerlemek istediğiniz için alacağınız silahlar da usule uygun şekilde cephaneliğe dizilmiş. Ama illa ki yaygara koparmak isteyen oyuncular için daha gürültülü ve ateş gücü yüksek silahlar da mevcut. Fakat oyunun gizlilik üzerine kurulu olduğunu düşünürseniz susturucu takılmış tabancalarla oynamak en mantıklısı oluyor. Sam silahları çok iyi kullanıyor fakat ateşli silahların yanı sıra elleri de yakın mesafeden çok ölümcül bir hal alıyor.
Yanına karanlıkta sokulduğu düşmanı anında ve sessizce etkisiz hale getiriyor. Bu şekilde her sessiz ve başarılı hamlede düşmanı alt ettikten sonra “Execute” denen saldırı şekli devreye giriyor. Bu sayede işaretlediğiniz adamları Sam birkaç saniye içinde kafalarından tek vuruşta öldürebiliyor. “Execute” yapabilme sayınız silahtan silaha göre değişiyor, dolayısıyla ne kadar yüksekse silahlar o kadar kullanışlı oluyor.
[Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
Karanlık nasıl ki bizim dostumuzsa karşı tarafın da bir o kadar düşmanı; bu yüzden olsa gerek, genellikle nöbet tuttukları yerler ışıklarla aydınlanmış oluyor. Bu gibi durumlarda eğer kaçınılmaz bir çatışmaya girecekseniz, öncelikle ışıkları halletmeniz çok işinize yarayacaktır. Böyle bir hareketi yapıp kaçmadan evvelse önce kaçacağınız noktayı hesaplayıp sonra ateş açmanız daha mantıklı. Çünkü içerisi karanlık olduktan sonra nöbetçiler ateş edilen noktaya gelecekler, eğer siz oradan hemen ayrılmışsanız sizi bulamayacaklar; ortalık zaten karanlık olduğu için de onları avlamak sizin için çocuk oyuncağı olacak. Birden fazla ışık kaynağı olan noktalara ise EMP bombası atarak elektrikli cihazları bir süreliğine etkisiz hale getirebilir ve düşmanları kısa da olsa sersemletebilirsiniz.
SCC’nin hikayesinin ve senaryo modunun çok güzel olmasının yanı sıra multiplayer modu da gayet tatmin edici. Tek dezavantajı oyun içinde konuşma veya yazılı haberleşme olmaması. Dolayısıyla co- op modunda hiç tanımadığınız biri ile oynarken gayet zorlanmanız olasıdır. (Neyse ki bir yama çıkarıp bu eksikliği ortadan kaldırdılar. - Şefik) Fakat değişik oyun türleri ve uzun bölümleri ile multiplayer modunun, senaryo modu kadar iyi olduğunu ve sizi uzun süre oyalayacağını kesinlikle söyleyebilirim.
Biraz geç oldu ama güç olmasından iyidir. Ubisoft, elinde bulunan iyi kartlarından birini yıllar sonra tekrardan piyasaya sürdü. Gerek zamanlama, gerekse oynanabilirlik ve görsellik açısından hedefi 12’den vurdu diyebilirim. Ubisoft’un büyük bir firma olduğunu düşünmeme rağmen nedense oyunlarının üzerine çok titremediğini, hep biraz daha çalışılsa aslında çok iyi bir ürün çıkacakken bazı şeylerin eksik olduğu hissine kapılmışımdır. Fakat Tom Clancy’s Splinter Cell: Conviction’da (SCC) bütün taşlar “cuk” diye yerine oturmuş gibi ve bu yüzden bana söyleyecek olumsuz bir söz bırakmıyor.
SC’yi Thief serisine benzetmişimdir. Zaten iki serinin de ilk oyunları hemen hemen aynı zamanlarda çıkmıştı; o yüzden SCC’ye “Thief’in modern zamanda geçeni” yakıştırmasını yapsam yanlış olmaz. Yine Thief’teki elementler olan gölgelerin içinde ilerleme, düşmana görünmeden hareket etme, düşmanı sessizce etkisiz hale getirme, tuzakları işlevsiz kılma gibi bütün özellikler SCC’de de mevcut. Dolayısıyla oyunda Max Payne tarzı ortalığı mermi manyağı yapmak yerine çok ihtiyatlı ilerleyerek görevinizi sinsice yerine getirmeye çalışıyorsunuz.
[Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
Piyasada vurdulu kırdılı oyun çok olduğu için bu özellikleriyle SCC kendini hemen farklı bir kalıpta sunarak oyuncunun beğenisini kazanıyor. Oyunu her oynadığım dakikada, geçemediğim her noktada çok hırslandığımı, başarıyla ilerlediğim yerlerde de kendimi SCC’ye iyice kaptırdığımı fark ettim. Eğer bir oyun, oyuncuda bu hissi ateşleyebiliyorsa o oyun benim gözümde kalitelidir ve amacına ulaşmıştır.
Sam Fisher artık biraz daha yaşlı, saçlarına ak düşmüş ama formundan pek bir şey kaybetmemiş. Zaten oyun içinde duvarlara tutunarak ilerleme, borulara tırmanma, yüksek yerlerden askerlerin üstüne atlama, oradan buraya takla atma gibi hareketleri yaparak bunu kanıtlıyor. Oyuna sakin sakin kahvemizi yudumlarken peşimize kiralık katillerin düştüğü haberini alarak harekete balıklama dalıyoruz. Daha oyunun başında Fisher’ın kızını öldüren adamın peşine düşmesiyle olaylar gelişip onu yakaladıktan sonra aslında her şeyin basit bir intikamdan daha büyük bir oyunun sahnelendiğini anlıyoruz. Zevkinizi kaçırmak için anlatmak istemiyorum ve kısacası demek istediğim o ki oyunun hikayesi sağlam, sonundan etkileneceğinizden eminim.
Oyunda asıl amaç sessizce ilerleyerek hikaye sizi nereye götürüyorsa o görevi bitirmek. Sessizce ilerlemek istediğiniz için alacağınız silahlar da usule uygun şekilde cephaneliğe dizilmiş. Ama illa ki yaygara koparmak isteyen oyuncular için daha gürültülü ve ateş gücü yüksek silahlar da mevcut. Fakat oyunun gizlilik üzerine kurulu olduğunu düşünürseniz susturucu takılmış tabancalarla oynamak en mantıklısı oluyor. Sam silahları çok iyi kullanıyor fakat ateşli silahların yanı sıra elleri de yakın mesafeden çok ölümcül bir hal alıyor.
Yanına karanlıkta sokulduğu düşmanı anında ve sessizce etkisiz hale getiriyor. Bu şekilde her sessiz ve başarılı hamlede düşmanı alt ettikten sonra “Execute” denen saldırı şekli devreye giriyor. Bu sayede işaretlediğiniz adamları Sam birkaç saniye içinde kafalarından tek vuruşta öldürebiliyor. “Execute” yapabilme sayınız silahtan silaha göre değişiyor, dolayısıyla ne kadar yüksekse silahlar o kadar kullanışlı oluyor.
[Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
Karanlık nasıl ki bizim dostumuzsa karşı tarafın da bir o kadar düşmanı; bu yüzden olsa gerek, genellikle nöbet tuttukları yerler ışıklarla aydınlanmış oluyor. Bu gibi durumlarda eğer kaçınılmaz bir çatışmaya girecekseniz, öncelikle ışıkları halletmeniz çok işinize yarayacaktır. Böyle bir hareketi yapıp kaçmadan evvelse önce kaçacağınız noktayı hesaplayıp sonra ateş açmanız daha mantıklı. Çünkü içerisi karanlık olduktan sonra nöbetçiler ateş edilen noktaya gelecekler, eğer siz oradan hemen ayrılmışsanız sizi bulamayacaklar; ortalık zaten karanlık olduğu için de onları avlamak sizin için çocuk oyuncağı olacak. Birden fazla ışık kaynağı olan noktalara ise EMP bombası atarak elektrikli cihazları bir süreliğine etkisiz hale getirebilir ve düşmanları kısa da olsa sersemletebilirsiniz.
SCC’nin hikayesinin ve senaryo modunun çok güzel olmasının yanı sıra multiplayer modu da gayet tatmin edici. Tek dezavantajı oyun içinde konuşma veya yazılı haberleşme olmaması. Dolayısıyla co- op modunda hiç tanımadığınız biri ile oynarken gayet zorlanmanız olasıdır. (Neyse ki bir yama çıkarıp bu eksikliği ortadan kaldırdılar. - Şefik) Fakat değişik oyun türleri ve uzun bölümleri ile multiplayer modunun, senaryo modu kadar iyi olduğunu ve sizi uzun süre oyalayacağını kesinlikle söyleyebilirim.
Patlayan silahların ve sinsice bitirilen görevlerin olduğu bir oyun istiyorsanız, SCC piyasadaki en iyi seçenek. Gerek grafik, gerekse oynanış ve hikaye olarak Ubisoft bu sefer iyi bir oyun çıkarmış.
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz